Ana Sayfa NEWS ABD – Afrika Liderler Zirvesi: Rekabet Alanında Yeni Bir Ortaklık

ABD – Afrika Liderler Zirvesi: Rekabet Alanında Yeni Bir Ortaklık

E-mail Print PDF

ABD – Afrika Liderler Zirvesi: Rekabet Alanında Yeni Bir Ortaklık

ABD’nin Afrika ile ilişkilerinin geçmişi 1789 yılına dek uzanırken, Afrika’nın Amerikan dış politikasında sürekli geri planda kaldığı görülmüştür. Hatta yakın bir döneme kadar taraflar arasındaki ilişkiler, güvenlik ve yardım politikaları ile sınırlı kalmıştır.

Bilhassa Soğuk Savaş döneminde ekonomik ve askeri yardımlar aracılığıyla Afrika’da komünizmin sınırlandırılması yönünde bir çevreleme stratejisi uygulayan ABD, Sovyetler Birliği’nin dağılması üzerine Afrika’yı geri planda bırakmıştır. Sözgelimi 1992 yılında BM’nin öncülüğünde Somali’ye asker gönderilmesine karşın, verilen kayıplar karşısında iç kamuoyundan gelen tepkiler üzerine Bill Clinton Yönetimi, Somali’den çekilme kararı almıştır. 1994 yılında bu kez benzer bir tabloya Ruanda’da rastlanırken, Beyaz Saray da tıpkı tüm dünya gibi ülkedeki katliamları izlemekle yetinmiştir. Yıllar sonra konuya ilişkin bir açıklamada bulunan Clinton, ABD’nin soykırım sırasında 300.000 Tutsi’yi kurtarabileceğini itiraf etmiştir. 1998 yılında ise ABD’nin Kenya ve Tanzanya’daki Büyükelçiliklerini hedef alan eş zamanlı terör saldırılarında 80’den fazla insan yaşamını yitirmiştir. Askeri stratejileri kapsamında Doğu Afrika’da askeri üsler tesis eden ABD, Ulusal Güvenlik Stratejileri’nde Afrika’ya sıklıkla yer vermekle birlikte 2007 yılında Afrika Komutanlığı’nı (AFRICOM) oluşturmuştur. Bu doğrultuda izlenen politikalar, daha fazla radikalleşmeyi beraberinde getirirken, son olarak ABD’nin Bingazi’deki konsolosluğuna yönelik saldırılar sonucunda Büyükelçi ve üç elçilik çalışanı hayatını kaybetmiştir.

ABD’nin Afrika’ya yaklaşımında her ne kadar askeri politikalar öne çıksa da geçtiğimiz yaz Başkan Barack Obama’nın Sahra altı Afrika turu sırasında Afrika ile bir liderler zirvesi yapacaklarını duyurması, Beyaz Saray’ın artık daha kapsamlı bir Afrika politikası izleyeceği yönünde bir izlenim oluşturmuştur. Söz konusu karar, ABD’nin son birkaç yıldır sürdürmekte olduğu girişimlerin devamı niteliğindedir. Zira 2012 yılında Beyaz Saray tarafından yayımlanan “ABD’nin Sahra altı Afrika Stratejisi” kara kıta ile kapsamlı bir ortaklık tesis etme isteği doğrultusunda atılmış önemli bir adımdır.  Demokratik kurumları güçlendirmek; ekonomik büyümeyi, ticareti ve yatırımları teşvik etmek; barış ve güvenliği geliştirmek; fırsatları ve kalkınmayı desteklemek gibi dört temel sütun üzerine tesis edilen strateji, Afrika ile ilişkilerin bundan böyle kapsamının genişletileceğine işaret etmiştir.

ABD’nin Afrika Stratejisi kapsamında uygulamaya koyduğu projelerde enerji, ticaret, gıda güvenliği ve gençler öne çıkmaktadır. Enerji üretimini arttırmayı amaçlayan “Power Africa Initiative”, ticari ilişkilerde yeni bir ortaklık tesis edilmesini öngören “Trade Africa”, küresel açlıkla mücadele kapsamında büyük oranda Sahra altı Afrika ülkelerinin istifade ettikleri “Feed the Future”, Afrikalı genç liderlerle iletişimin güçlendirilmesi doğrultusunda“Genç Afrikalı Liderler İnisiyatifi – YALI”, çok boyutlu ilişkiler ekseninde yakın dönemde başlatılan girişimlerdir. Beyaz Saray tarafından bu yönde atılmakta olan adımlar, ABD’nin artık Afrika’da daha fazla sorumluluk alacağı ve diğer dış güçlerle daha yoğun bir rekabete girişeceğine işaret etmektedir.

Öyle ki, yakın dönemde gelişmiş ve gelişmekte olan aktörlerin Afrika’daki hızlı yükselişleri, Beyaz Saray’ın Afrika politikasını sorgulamaya yöneltmiş ve 2000 yılından bu yana “Afrika Büyüme ve Fırsat Yasası – AGOA”üzerinden yürütülen politikaların yeterliliğini tartışmaya açmıştır. Hatta 2009 yılında kıtanın en büyük dış ticaret ortağı ünvanını yitirerek koltuğu Çin Halk Cumhuriyeti’ne devreden ABD, sonraki dört yılda ticaret rakamları arasındaki farkın açılmasına da mani olamamıştır. Nitekim Başkan Obama, 2013 yılının yazındaki ikinci Sahra altı Afrika ziyareti sırasında gelecek yaz Afrikalı liderlerle bir araya gelerek, “ABD – Afrika Liderler Zirvesi”ni yapacaklarını duyurmuştur.

Beyaz Saray’ı bu yönde bir karar almaya sevk eden en temel gerekçe, Afrika’daki rekabette geride kalmama ve etki alanını genişletme isteğidir. Afrika, ABD’nin ulusal güvenliği bakımından önem taşımasının yanı sıra enerji potansiyeli ve yatırım fırsatları ile her zamankinden daha fazla öne çıkmaya başlamıştır. Zira Amerikan kamuoyunda, bir bütün olarak stratejik öneme sahip olan Afrika’nın, ABD için öncelikli olması gerektiğine daha açık vurgu yapılmaktadır.

Dünyanın en hızlı gelişmekte olan bölgelerinden birisi olarak gösterilen Afrika ile kurumsal ilişkilere sahip olan Avrupa Birliği, Çin, Japonya ve Fransa’nın yakın dönemde yapmış oldukları benzer zirve toplantılarının sonucunda Afrika ile mevcut siyasi ve ekonomik bağlarını daha da güçlendirmeleri, ABD tarafından da dikkatle takip edilmektedir.

Çin – Afrika İşbirliği Forumu (FOCAC) sayesinde 2000 yılından bu yana Afrika ile çok boyutlu bir ortaklık tesis etmeyi başaran Çin ile Afrika arasındaki ticaret hacminin geçtiğimiz yıl 210 milyar doları aşması, Japonya’nın 1993 yılında başlattığı ve geçtiğimiz yıl beşincisini icra ettiği Tokyo Uluslararası Afrika Kalkınma Konferansı (TICAD)sırasında gelecek beş yıl için 32 milyar dolarlık bir yardım paketini açıklaması, Avrupa Birliği’nin Nisan ayında Afrika ile dördüncüsünü gerçekleştirdiği Brüksel Zirvesi, Uluslararası Frankofoni Örgütü tarafından iki yılda bir icra edilmekte olan Frankofon Zirveleri sayesinde Fransa’nın Afrika’daki ağırlığını muhafaza etmesi, son olarakBRICS Grubu’nun kıtadaki etkisini daha fazla hissettirmesi, Beyaz Saray’ın Afrika politikasının sınırlı kaldığı gerçeğini gözler önüne sermiştir. Özellikle Çin’in kıtadaki yükselişi, ABD’nin kıtada pasif kaldığı yönündeki haklı eleştirileri beraberinde getirmiştir.

“Afrika’nın Geleceğine Yatırım” ana teması altında 6 Ağustos 2014 tarihinde yapılacak “ABD – Afrika Liderler Zirvesi” ve öncesinde zirveye paralel olarak organize edilecek etkinlikler, Afrika ile ilişkilerin çok taraflı bir platforma taşınması için fırsatlar sunacaktır.[1] Sudan, Zimbabve, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Eritre dışında tüm kıta ülkelerinin davet edildikleri Liderler Zirvesi’ne paralel olarak iş dünyası temsilcilerini, sivil toplum ve diaspora mensuplarını bir araya getirecek etkinlikler de tertiplenecektir.

Söz konusu etkinlikler sırasında özellikle 38 Afrika ülkesinin yararlanmakta oldukları AGOA’nın geleceği de ele alınacaktır.[2] 18 Mayıs 2000’de yürürlüğe girmiş olan ve Afrikalı

 

[1] Zirve hakkında detaylı bilgi için bkz. http://www.whitehouse.gov/us-africa-leaders-summit

[2] AGOA hakkında detaylı bilgi için bkz. http://trade.gov/agoa/eligibility/index.asp

 

KOBİ’lerin ürünlerini ABD pazarına ihraç etmelerine fırsat tanıyan yasa şeklinde nitelendirilen AGOA’nın süresi, gelecek yıl sona erecek olsa da yasanın uzatılması beklenmektedir. Ancak sürenin uzatılması kadar yasa kapsamındaki engellerin giderilip – giderilmeyeceği önem taşımaktadır. Zira AGOA kapsamında yaklaşık 6800 ürünün gümrüksüz olarak Afrika’dan ABD’ye ihraç edilebildiğine vurgu yapılsa da tüm sektörleri kapsamaması, özellikle petrol ve tekstil kalemlerini öne çıkartan bir yasa olması münasebetiyle eleştirilmektedir. Dolayısıyla uygulamadan en çok istifade eden ülkelerin başında enerji zengini Nijerya, Angola, Çad ve Gabon’un gelmesi doğal bir sonuçtur. Buna bağlı olarak son on yılda ABD’nin kıtaya ihracatı üç kat artış kaydetse de yalnızca 1,3 milyon kişi için istihdam fırsatı oluşturmuş ve yoksulluğun azaltılmasına hatırı sayılır bir katkı sağlamamıştır. Ayrıca AGOA kapsamında, yasadan istifade eden Afrika ülkelerinin ABD’ye yaptıkları toplam ihracat tutarı yalnızca 35 milyar dolar düzeyindedir.

Afrika ülkelerinin mağduriyetlerinin giderilmesi noktasında atılması gereken en somut adım, tarım ürünlerinin yasa kapsamına dâhil edilmesi olacaktır. Böyle bir uygulama durumunda, 2015 sonrası için revize edilmesi gündemde olan AGOA’ya yönelik eleştirilerin azaltılması mümkün olacaktır. Aksi bir tablo, ABD’nin Afrika’da rekabet halinde olduğu ülkelerin lehine olmaya devam edecektir. Ticaret konusunda geleceğe dönük nihai hedef ise taraflar arasında 2025 yılına kadar bir serbest ticaret anlaşması imzalanmasıdır. Bu türden kapsamlı bir anlaşma, ABD’yi yarışta daha görünür kılacaktır.

Ticari ilişkilerin güçlendirilmesine katkı yapacak zirve kapsamındaki bir diğer önemli etkinlik de 5 Ağustos tarihinde gerçekleştirilecek olan İş Forumu olacaktır.[3] 900 milyon dolar tutarında iş anlaşmalarının imzalanmasının beklendiği etkinliğe katılımlarını teyit eden Amerikalı şirketler arasında The Caterpillar, The Blackstone Group, IBM, MasterCard ve Walmart gibi devler de bulunuyor. Diğer taraftan, Amerikalı ve Afrikalı şirketleri aynı çatı altında buluşturan Afrika İşbirliği Konseyi de ticari ilişkilerin güçlendirilmesi noktasında önemli bir işleve sahiptir.[4] Afrika’ya ihracat yapan 31.000 Amerikalı şirketin %92,5’ini KOBİ’ler oluşturmaktadır.[5] Birleşik Devletler Eximbank tarafından 3 Haziran’da yapılan açıklamada, ABD’nin Sahra altı Afrika’ya ihracatının teşvik edilmesi noktasında 2014 mali yılının ilk yedi ayında 1,1 milyar dolar tutarında kredi desteği sağlanacağı ifade edilmiştir.[6] ABD Ticaret Bakanlığı ise kıtadaki ticari hizmetleri kolaylaştırmak amacıyla Mozambik, Angola, Etiyopya ve Tanzanya’da dört yeni ofis açmıştır.

ABD’nin Afrika ile ileriye dönük bir yol haritası oluşturmasına fırsat tanıyacak zirveyi daha verimli kılabilmesi noktasında dikkate alması gereken hususlar açıktır.

 

[3] http://usafricabusinessforum.bloomberg.org/

[4] http://www.africacncl.org/

[5] 500’den az çalışanı bulunan işletmeler.

[6] http://www.exim.gov/newsandevents/releases/2014/Export-Import-Bank-Announces-Over-1-Billion-Authorized-for-US-Exports-to-sub-Saharan-Africa-in-First-Seven-Months-of-Fiscal-Year-2014.cfm

 

- 2015 sonrası tarım ürünlerinin de AGOA kapsamına dâhil edilmesi ve gelecekte imzalanması planlanan serbest ticaret anlaşması konusunda açık ve net mesajlar verilmesi;

- Günümüzde belirli ülkelerle sınırlı olan “Power Africa”, “Trade Africa” ve “Feed the Future” kapsamındaki fırsatların daha geniş kitlelere ulaşabilmesi;

- Kalkınma yardımı yerine yatırım politikasının benimsenmesi;

- Zirve’de ileriye dönük vaatlerin çıtasının yüksek tutulmaması, zira söz konusu vaatlerin yerine getirilmemesi durumunda hayal kırıklıkları kaçınılmaz olacaktır;

- Temelleri atılan ekonomik, ticari ve sosyo-kültürel ilişkilerin sürdürülebilirliğinin destekleneceğine dair güçlü bir mesaj verilmesi.

Öte yandan Afrikalı liderlerin de zirveden kazanımlar sağlamaları için yapmaları gerekenleri aşağıdaki gibi sıralamak mümkündür:

- Liderlerin, tüm kıtayı ilgilendiren genel konularda Afrika Birliği’nin önderliğinde ortak stratejiler belirlemek suretiyle ABD’nin karşısında daha dik bir duruş sergilemeleri;

- Her iki tarafın müşterek menfaatlerine hizmet edecek türden projeleri müzakere masasına taşımaları;

- Bugün yedi ülkeyle sınırlı olan “Power Africa İnisiyatifi”nin yeni yatırımlarla genişletilmesi noktasında müzakerelere ağırlık verilmesi;

- Ülke ekonomilerini büyük zararlara uğratan yasadışı finansal akışın frenlenebilmesi konusuna müzakerelerde yer verilmesi ve somut adımların tez zamanda atılabilmesi için talepte bulunulması;

- Gençlere yönelik yeni istihdam fırsatlarının oluşturulması amacıyla ortak projelerin geliştirilmesi ve uygulamaya konulması.

Liderler Zirvesi’nin ilişkilerde yeni bir sayfa açma potansiyeline karşın, Beyaz Saray’ın Afrika’daki askeri politikaları, imaj sorunu oluşturmaktadır. Günümüzde Ruanda, Uganda ve Kenya’nın kendi bölgelerindeki askeri politikaları karşısında çifte standartlı bir yaklaşım sergilemekte olan ABD, Sudan ve Zimbabve gibi ülkelerin izole edilmelerine yönelik girişimlerde bulunmakta, ayrıca sayısı artmakta olan askeri üsler, sürekli atıfta bulunulan demokratikleşme ve insan hakları gibi temel prensiplerle de çelişmektedir.

 

 

Announcements

1. The 6th Think Tanks Forum of Islamic Countries convened in Islamabad during 6-8 March, 2015. The Forum was hosted by The Turkish Asian Centre for Strategic Studies (TASAM), The Pakistan Senate Defence Committee, Pakistan China Institute and the Konrad Adenauer Stiftung (KAS). The Forum had broad representation from various parts of the Muslim world and the 6th Islamic Think Tank Forum decided some new, landmark initiatives to institutionalize the Forum as the principal platform for intellectuals, thinkers, opinion leaders and heads of the think tanks of Muslim countries.

2. The Forum wishes to thank the President of Pakistan, H.E. Mamnoon Hussain, the Adviser to Prime Minister on Foreign Affairs and National Security, Mr. Sartaj Aziz and the Chairman of the Senate of Pakistan, Senator Syed Nayyer Hussain Bokhari for graciously accepting the invitation to address the Forum, especially lending prestige and strength to this important global conference.

3. The Forum decided that in the 21 st Century, which is seeing shift in the balance of economic and political power away from the West to the East with the "battle of ideas" predominant, it is important that the Think Tanks Forum play the role of a bridge between cultures, countries and continents. Hence, it was decided to change its name from Islamic Think Tanks Forum to the World Islamic Forum (WIF).

4. The World Islamic Forum will also promote a narrative of Islam based on realities on the ground and the facts as the exit, namely, presenting and promoting Islam as the religion of peace, harmony, balance, tolerance and coexistence.

5. The World Islamic Forum would also develop an outreach to communities and countries outside the OIC as well so that there are partnership and coalitions developed on common platforms in the current geo-political scenario.

6. The Forum participants condemned extremism and terrorism in all its forms and manifestations and clearly state that terrorism has no religion, caste, creed or colour. The fight against terrorism and militancy is in fact a struggle to reclaim the rightful legacy and the essence of Islam which was clearly enunciated by the Holy Prophet (PBUH), both in his teachings as well as actions under his leadership.

7. The Forum also condemned Islamophobia emerging in certain European countries and urges that it should be considered a crime similar to anti-Semitism under existing laws of various countries of Europe.

8. The Forum reaffirmed its commitment to uphold the equality of all persons, irrespective of religion, gender, caste, colour or creed and termed any discrimination against any ethnic group or community or violence on the basis of hatred, prejudice and bigotry or hate speech as a crime against humanity.

9. The Forum also rejected any threat or use of force to resolve issues and said international law and the UN Charter are paramount and the forum supports the inviolability of existing state borders and frontiers of all countries.

10. The Forum also supports durable peace, stability and security with the resolution of long standing disputes in various regions including Palestine, Kashmir, Cyprus and Nagorno Karabagh.

11. The Forum seeks promotion of regional economic cooperation, particularly in the field of education, energy, education and economy as well as the establishment of infrastructure and mechanisms that help in bringing out the best of the creative talent of people especially the youth and women of various countries who are in the vanguard of much -needed change and reform in Muslim society.

12. The Forum urges Muslim regimes and leaders to bridge the gap between elite and street by involving civil society and providing equality of opportunity to promote fundamental rights.

To institutionalize the World Islamic Forum as the voice of Muslims intellectuals, opinion leaders and thinkers, the World Islamic Forum decided on the following institutional mechanisms:

a) A permanent 5 -person Steering Committee to be formed to coordinate the activities of the Forum and to develop an institutional voice with civil society organizations, NG0s, think tanks and academia in different parts of the world as well as deciding on the agenda and activities of the World Islamic Forum annual conferences.

b) The Wiseman Board of the Islamic Forum should be renamed as the Eminent Persons Group (EPG) of the World Islamic Forum.

c) The international secretariat of the World Islamic Forum be hosted at Istanbul with TASAM while the regional secretariat for Asia be established at Islamabad hosted by the Pakistan China Institute as well as in other regions of the world.

d) The World Islamic Forum activities will include a dynamic and interactive website in the English, Turkish, Arabic and French languages, preparation of research reports and studies on issues facing the Muslim Umma and participation at various international conferences which concerns the Muslim World.

e) Istanbul Islamic Awards are a welcome development and these should be an annual feature.

f) World Islamic Forum decided to hold a 'Muslim Women's Summit' in Kuala Lumpur in September 2015.

g) World Islamic Forum decided to convene its next conference in Tehran, Islamic Republic of Iran in 2016.

The Forum concluded with a vote of thanks to the hosts of the Forum in Islamabad especially the Pakistan China Institute, the Pakistan Senate Defence Committee, TASAM and the KAS for hosting what turned into an historic event that will go a long way in winning the "battle of ideas" and presenting a positive narrative about Islam and Muslims that is badly needed in the present times.


6-8 March 2015, Islamabad


Please click to download the Declaration..


Please click here for more details.